03 Mart, 2008

3 BİLET İKİ FİLM 1 FESTİVAL: İF


festival fobimi yenmeye karar verip 3 – yazıyla üç- evet tam 3 filme gitmeye karar vermiştim bu sene if’de. bana eşlik edecek 3 –yazıyla üç – arkadaşımın daha olması cesaretlendirdi beni elbette ve günler öncesinden gidilecek filmler kararlaştırıldı ve daha ilk günden 3 – yazıyla üç- filme bilet alınıp ajandaya not edildi.
seçtiğimiz filmer, sırasıyla, inland empire, southland tales ve how to cook you life idi.

ilk film david lynch’in 2006 yapımı inland empire filmiydi. lynch filmi üstelik içinde jeremy irons barındırıyor diye hiç düşünmeden seçmiştik, refleks bir davranıştı.
14 şubat 21.30 matinesine etraftaki romantik sevgililer hakkında binbir türlü espiriler yaparak ve kıkırdayarak girdik. gerçekten fazla romantizm bir noktadan sonra komik görünüyor, buna karar verdik. sonra ne mi oldu? st. valentine’nin gazabına uğradık :)

tam tamına 3 – yazıyla üç- saat, arasız, tek bir sahnesini anlamadığımız bir david lynch filmi izledik. itiraf etmek gerekirse izlediğim hiçbir lynch filmini tek seferde, önceden araştırma yapmadan anlayamadım. ama hiç bu kadar anlamadığım bir film olmamıştı daha önceden.
gerçekten hiçbir şey anlamadım. evet bir takım göndermeler vardı, olmazsa olmaz hollywood eleştirileri filan ama herşey o kadar gizemliydi ki parçaları birleştirmek mümkün olamadı. bir noktadan sonra anlamaya çalışmayı bir kenara bırakıp öylece baktım-baktık- ekrana. filmden çıkarken gece yarısını 30 dakika geçmiş ve ben gerilmiş, sinirleri bozulmuş bir insandım. filmin neredeyse son yarım saatini gülerek geçirdim. filmin etkisinden de hemencecik çıkamadım.
sonuç: ilginç bir deneyim oldu, bir daha asla lynch izlemem diyemem, bu filmi tekrar izlerim büyük ihtimalle. anlamasam bile sevdim “galiba” diyebilirim. ama daha fazla da birşey yazamam çünkü dediğim gibi anlamadım.
ikinci film, donnie darko’yu sevdik, kesin bu ikinci filmi de iyidir dediğimiz yönetmen richard kelly’nin kıyamet öyküleri (southland tales) idi. justin ve buffy’nin oynadığı bu filmin konusu hakkında hiçbir bilgim yok. sırf yönetmen referansı ile gitmeye karar vermiştim ama filmi de kar dolayısıyla izleyemediğimden bir yorum yazamıyorum. izleyenlerin yalancısıyım tam 3-yazıyla üç-saat sürmüş, arasız!!!

- aşığınım castin!!

üçüncü film ise doris dörrie’nin belgeseli hayatınızı nasıl pişirirsiniz? (how to cook your life) idi.



filmde 40 senelik zen aşçıbaşı espe brown’un budist merkezlerindeki yemek pişirme derslerinden kesitler veriyor. hayat üzerinde, yemek pişirme üzerine “ciddi” bir sohbetin ortasında buluyor insan kendini. güldüren, güldürürken de düşündürten bir filmdi bence. görsel olarak oldukça doyurucu, çok da dinlendirici bir filmdi. dvd’si çıkacakmış yakında (6 mayıs), izleyin derim fırsat bulursanız.
yemek pişirirken kendinizle ve insanlarla uğraşırsınız dedikçe eve koşup ekmek hamuru yoğurasım geldi ama tembeliz ya, filmin son sahnesinde pizza yapımından etkilenip çıkar çıkmaz soluğu miss pizza’da aldık, koca koca pizzalar yedik.


bu adresten film hakkında bilgi edinip, framganını izleyebilirsiniz.

Etiketler:

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa