03 Mart, 2011
30 Aralık, 2010
2010 ALMANAK
her sene aralık ayında o yıl neler oldu/neler yaptım/neler yapamadım muhasabesi yaparım sessiz sessiz. Araba kullanırken, serviste yarı uyur işe giderken, gece uykuya dalmadan önce yatakta, duşta, dibi tutmasın diye çorbayı karştırırken...
sonuçta 2010 hem iyi hem kötü hem garip hem endişeli hem de sürprizli bir yıl oldu benim için.
2009 gibi “ya bi s..kt.r git” durumu yoktu. Temennim 2011’in 2010’u donunda sallaması!
işte 2010’un önemli olayları:
oha 30 oldum!! oha c.u. ve p.u. da 30 oldu :)
babama parkinson teşhisi kondu.
canım arkadaşlarım özi ve pitici nişanlandılar ve evlendiler. sonunda bir topuz yaptırabildik sayelerinde! bu güzel olayların her anına tanık olmak büyük mutluluktu...
çok sevdiğim adam pat diye bana evlenme teklif etti. ben de ona seve seve evet dedim. bu teklifin beni bu kadar mutlu etmesini ben bile beklemiyordum.
anadolu yakasına taşındık.
k. emre’nin doğuma tanıklık ettim.
c.u. ile sözlendik/nişanlandık. kocaman bir aile olduk.
terfi ettim.
ablam çocuk yapmak için kendini paraladı. ‘tamam artık vazgeçtim’ dediği noktada hamile kaldı – hala sorunlar ve endişeler var ama umarım herşey yolunda gider ve yeni gelen yılda bu minik bebeği kucaklayabiliriz.
blogda sadece 8 yazı yayınladım (+1) – evet tembelim...
U2 konserine gittim.
bir klasik – foça tatili – haziran 2010.
her güne bir foto projesine başlayıp çocukça bir inat uğruna yarıda bıraktım.
Berlin/The Hague/Amsterdam/Delft/Utrecht/Brugge.
minicik bir kediyi ne kadar sevebileceğimi öğrendim. “latte” – seni özlüyorum.
teyzem beyin kanamasından sonra 10 gün yoğun bakımda kaldıktan sonra bugün fizik tedavi için hastaneden çıktı. halen vücudunun bir yanını oynatamıyor, konuşamıyor ama o kadar güçlü ki eminim hızlıca eski günlerine dönecek. dün yanından ayrılırken elimi sıkıca tutup seni seviyorum demesi hayatımda unutamayacağım anlardan biri olarak aklıma kazındı.
2010 senden çok şey öğrendim
2011’den senden çok şey bekliyorum
- seneye görüşürüz sevgili blog!
sonuçta 2010 hem iyi hem kötü hem garip hem endişeli hem de sürprizli bir yıl oldu benim için.
2009 gibi “ya bi s..kt.r git” durumu yoktu. Temennim 2011’in 2010’u donunda sallaması!
işte 2010’un önemli olayları:
oha 30 oldum!! oha c.u. ve p.u. da 30 oldu :)
babama parkinson teşhisi kondu.
canım arkadaşlarım özi ve pitici nişanlandılar ve evlendiler. sonunda bir topuz yaptırabildik sayelerinde! bu güzel olayların her anına tanık olmak büyük mutluluktu...
çok sevdiğim adam pat diye bana evlenme teklif etti. ben de ona seve seve evet dedim. bu teklifin beni bu kadar mutlu etmesini ben bile beklemiyordum.
anadolu yakasına taşındık.
k. emre’nin doğuma tanıklık ettim.
c.u. ile sözlendik/nişanlandık. kocaman bir aile olduk.
terfi ettim.
ablam çocuk yapmak için kendini paraladı. ‘tamam artık vazgeçtim’ dediği noktada hamile kaldı – hala sorunlar ve endişeler var ama umarım herşey yolunda gider ve yeni gelen yılda bu minik bebeği kucaklayabiliriz.
blogda sadece 8 yazı yayınladım (+1) – evet tembelim...
U2 konserine gittim.
bir klasik – foça tatili – haziran 2010.
her güne bir foto projesine başlayıp çocukça bir inat uğruna yarıda bıraktım.
Berlin/The Hague/Amsterdam/Delft/Utrecht/Brugge.
minicik bir kediyi ne kadar sevebileceğimi öğrendim. “latte” – seni özlüyorum.
teyzem beyin kanamasından sonra 10 gün yoğun bakımda kaldıktan sonra bugün fizik tedavi için hastaneden çıktı. halen vücudunun bir yanını oynatamıyor, konuşamıyor ama o kadar güçlü ki eminim hızlıca eski günlerine dönecek. dün yanından ayrılırken elimi sıkıca tutup seni seviyorum demesi hayatımda unutamayacağım anlardan biri olarak aklıma kazındı.
2010 senden çok şey öğrendim
2011’den senden çok şey bekliyorum
- seneye görüşürüz sevgili blog!
12 Aralık, 2010
Toz taneleri hakkında...
"Bazen de saygıdeğer abilerim ablalarım, dünyası yerle bir olur insanın. Hayat, fazla kafa yormadanidare etmeyi sağlayan bütün anlamlarını yitiriverir. En akıllıca saydığınız fikirlerinizin saçmalığını, en içten duygularınızın yapmacıklığını kavrarsınız. Aslında hiçbir konuda bir fikriniz bulunmadığını, aslında hiç kimseye karşı bir şey hissetmediğinizi ve tüm evrenin de size karşı aynı gaddarca kayıtsızlık içinde olduğunu. Hep gözünüzün önünde durduğu halde o güne dek nasılsa yok saymayı başardığınız bu gerçeği fark ettiğiniz anda ilahi işleyişi de çözmek üzeresiniz demektir.
Tanrı, içindeki tahammülfersa boşluğu doldurmak için evreni yaratır. Evrenin içine gezegenleri, gezegenlerin içine dünyayı, dünyanın içine hayatı, hayatın içine insanı yerleştirir. Ve onun içine koyacak bir şey bulamaz. İşte insan denen tuhaf hayvanın, varlıkların en yücesi ve en anlamsızı kılınışının hikayesi. Evreni orasını burasını felsefeyle, sanatla, aşkla, hatta ironik bir şekilde Tanrı ile bezerken, ortak anlamsızlıkların en küçüğünün elbette bir gerçeği unutması gerekmektedir. Hakikatte bütün kitaplar sayfaları doldurmak için yazılır.
Sevdiğiniz birinin ölümü, örneğin, yüzleşmesini sağlayabilir kendinize söylediğiniz yalanlarla. Ya da ananızdan yediğiniz okkalı bir dayak. Üstelik siz ananızın canınıza okumak için haklı duygusal gerekçeleri bulunduğuna inanmaya hazırken, içinizi parçalayan onun gözünün dönmüşlüğü değil, beyninizi zedelememek için sopayı sadece kollarınıza ve bacaklarınıza indirecek kadar düşünceli davranması olabilir. Nihayet onun elinden kurtulup kendinizi odanıza attığınızda pencereden giren akşam güneşinin ışığında neşeyle dans eden tozlar dört bir yana dağılır. Onların huzurunu kaçırmak sizi öyle çok üzer ki, içiniz feci bir dışalnmışlık duygusuyla dolar . Birden gözlerinize yaşlar hücum eder. Bu küçük sevimli yaratıkların sizden korkmasını hazmedemezsiniz. İki saatlik dayak seansına gık demeden katlanan siz, yere kapanıp zırıl zırıl ağlamaya başlarsınız. Sonra bir toz tanesi gelip parmağınızın önüne konuverir. Usulca oynatırsınız parmağınızı. Hala oradadır. Derken diğerleri ona katılırlar. Yerde yatarken üzerinize toz tanecikleri yağar. Sırt çevirdiğiniz haya o noktada sizi kucaklarken hıçkırıklarınız fraktal bir dans müziğine dönüşür.
Bir gün toz tanecikleri sizi bağrına basarsa bilin ki ya nirvanaya ulaştınız ya çıldırdınız. Hangisi olduğua kendiniz karar vereceksiniz."
o.v.r.r.'den alıntı
Tanrı, içindeki tahammülfersa boşluğu doldurmak için evreni yaratır. Evrenin içine gezegenleri, gezegenlerin içine dünyayı, dünyanın içine hayatı, hayatın içine insanı yerleştirir. Ve onun içine koyacak bir şey bulamaz. İşte insan denen tuhaf hayvanın, varlıkların en yücesi ve en anlamsızı kılınışının hikayesi. Evreni orasını burasını felsefeyle, sanatla, aşkla, hatta ironik bir şekilde Tanrı ile bezerken, ortak anlamsızlıkların en küçüğünün elbette bir gerçeği unutması gerekmektedir. Hakikatte bütün kitaplar sayfaları doldurmak için yazılır.
Sevdiğiniz birinin ölümü, örneğin, yüzleşmesini sağlayabilir kendinize söylediğiniz yalanlarla. Ya da ananızdan yediğiniz okkalı bir dayak. Üstelik siz ananızın canınıza okumak için haklı duygusal gerekçeleri bulunduğuna inanmaya hazırken, içinizi parçalayan onun gözünün dönmüşlüğü değil, beyninizi zedelememek için sopayı sadece kollarınıza ve bacaklarınıza indirecek kadar düşünceli davranması olabilir. Nihayet onun elinden kurtulup kendinizi odanıza attığınızda pencereden giren akşam güneşinin ışığında neşeyle dans eden tozlar dört bir yana dağılır. Onların huzurunu kaçırmak sizi öyle çok üzer ki, içiniz feci bir dışalnmışlık duygusuyla dolar . Birden gözlerinize yaşlar hücum eder. Bu küçük sevimli yaratıkların sizden korkmasını hazmedemezsiniz. İki saatlik dayak seansına gık demeden katlanan siz, yere kapanıp zırıl zırıl ağlamaya başlarsınız. Sonra bir toz tanesi gelip parmağınızın önüne konuverir. Usulca oynatırsınız parmağınızı. Hala oradadır. Derken diğerleri ona katılırlar. Yerde yatarken üzerinize toz tanecikleri yağar. Sırt çevirdiğiniz haya o noktada sizi kucaklarken hıçkırıklarınız fraktal bir dans müziğine dönüşür.
Bir gün toz tanecikleri sizi bağrına basarsa bilin ki ya nirvanaya ulaştınız ya çıldırdınız. Hangisi olduğua kendiniz karar vereceksiniz."
o.v.r.r.'den alıntı
Etiketler: alper canıgüz, oğullar ve rencide ruhlar
21 Ağustos, 2010
yeni vs eski
ben rüyalarımda belli aralıklarla eskiden yaşadığım evleri görürüm
sonra da "eskiden herşey ne kadar güzeldi" gibi bir düşünce ile uyanırım
artık zor gelen uykuların arasında görülen rüyalarımda göreceğim "yeni bir eski evim" oldu
sonra da "eskiden herşey ne kadar güzeldi" gibi bir düşünce ile uyanırım
artık zor gelen uykuların arasında görülen rüyalarımda göreceğim "yeni bir eski evim" oldu
30 Temmuz, 2010
falan filan...
aynı anda mutlu/tahamülsüz/mutsuz/neşeli/kızgın/sakin/sıkıntılı/kavgacı/çaresiz olabilir mi bir insan?
sıcaklar bana iyi gelmiyor...
sıcaklar bana iyi gelmiyor...
16 Nisan, 2010
17 Mart, 2010
Zehra ve Kübra Teyze
karanlık ruh hallerinde dolanırken dilime saçma sapan ya da çok eski şarkılar takıldığını farkettim
bu yaz mesela, bolca "hala kızı zehra"yı söyledim - sessiz sessiz içimden
şimdi ne zaman saçma/alakasız şarkılar mırıldanan birisine rastlasam derin bir nefes alıp uzaktan bakıyorum acaba ne derdi var diye...
kulun olayım/kölen olayım/ kes ağlamayı /hala kızı zehra
"Dümdüz bir hayat söz konusu olduğunda elde kalan tek varoluş biçimi yakınmaktır."
Beni bu denli etkileyecek bir yazıya haftalık bir mizah dergisinde, sabah 6.15 sularında - tuvalette - rastgeleceğim aklıma gelmezdi.
işte hayat sürprizlerle dolu...
"Hayatla hiçbir bağı olmayan insanın bütün konuşmları mutlaka kendine yönlenir."
bu yaz mesela, bolca "hala kızı zehra"yı söyledim - sessiz sessiz içimden
şimdi ne zaman saçma/alakasız şarkılar mırıldanan birisine rastlasam derin bir nefes alıp uzaktan bakıyorum acaba ne derdi var diye...
kulun olayım/kölen olayım/ kes ağlamayı /hala kızı zehra
"Dümdüz bir hayat söz konusu olduğunda elde kalan tek varoluş biçimi yakınmaktır."
Beni bu denli etkileyecek bir yazıya haftalık bir mizah dergisinde, sabah 6.15 sularında - tuvalette - rastgeleceğim aklıma gelmezdi.
işte hayat sürprizlerle dolu...
"Hayatla hiçbir bağı olmayan insanın bütün konuşmları mutlaka kendine yönlenir."
Etiketler: kendimi durduracak değilim
04 Mart, 2010
dönüşüm
bu akşam etli pazı sarma yaptım, fazla içi kabaklara doldurdum
bir de üzerine pancar turşusu yaptım
kendimden korkuyorum...
bir de üzerine pancar turşusu yaptım
kendimden korkuyorum...