31 Ekim, 2006

esaret

şu an bulunduğum yer kesinlikle bugün olmak istediğim yer değil.
şu an yaptıklarım ise kesinlikle bugün gerçekten yapmak istediklerim değil.
EDIT: Bana bu yazıyı yazdırtan derin bir buhran dönemi değildi, sadece o gün için işyerinde olmak yerine önce evde miskin miskin takılmak, ardından sinemaya gitmek, arka arkaya birkaç film izleyip gerçek dünyadan kopmak, bol bol mısır yemek, kola&kahve içmek, kendi kendime koşturmadan bişiler yapmak istemiştim. fyi :)

27 Ekim, 2006

Hayat bayram ol-ma-sa

bütün dünya buna inansa bir inansa
hayat bayram olsa
insanlar elele tutuşsa birlik olsa
hayat bayram olsa

emel solo kariyerinde mi icra etti bu şarkıyı yoksa erdal’la birlikteyken mi hatırlayamadım şimdi. yaa bir de erdal vardı di mi? noldu ona?

işte bu şarkı kadar sıkıcıydı bu bayram benim için, tıpkı diğer bayramlar da olduğu gibi. öncesinde “oohh 5 gün tatil” diye göbek atmama rağmen yine çok sıkıldımmm yıllardır aynı şeyleri yapmaktan ve aynı diyalogları tekrarlamaktan. Oysa ki ben de isterdim “bir kısım blogger gibi” thailand olsun, phuket olsun, bali olsun eh hadi olmadı en azından bir italya bayram turu satın alayım bir turizm acentasından :)

neyse işte benim bayramımda aile saadeti içinde, bol bol yemek yiyerek, dejavüü hissi yaratan diyaloglar arasında geçti:

- saçların ne güzel olmuş, bu kesim çok yakışmış sana
- kilo mu verdin/aldın biraz?
- valla işler çok yoğun işte
- çok hayırsızsın yani toti, aynı şehirde yaşıyoruz ama yüzünü bayramdan bayrama burda görüyoruz.
- haklısın arayamadım yaa, iş-güç işte, fırsat bulamıyorum (iç ses: ulan ne zaman görsen aynı şey, sen ara madem görüşmek istiyon, ben istesem ararım di mi ama)
- yaa anne bu sarmanın etlisini de yapsak, ne dersin??
- ben pijamalarımla otursam bütün gün!!!
- istanbul yaşanacak gibi değil artık, hele trafik yok mu, her gün daha da beter oluyor
- n’olacak bu memleketin hali (babamın en sevdiği konu başlığı!!!)
- artık ağzıma tek lokma tatlı koyamam
- bizim çocukluğumuzda daha güzeldi sanki buralar
- yok henüz düşünmüyorum, daha küçüğüm ki ben, - ne yaşıtlarımın çocuğu mu oluyor?
- amma salaktık/yaramazdık yaa, sen saklambaç oynarken balkondan düşüp bacağını kırmıştın...ee bana mı diyon sen de yatakta zıplarken düşüp kafanı radyatöre çarpmıştın da kaşın yarılmıştı...
- ben onunla yatmam aynı odada, horluyor/dişlerini gıcırdatıyor
- hiç değişmemişsin yani (bu hala gıcıksın demenin kibar yolu)
- anne her gün toz almaya ne gerek var ki, abartma lütfen
- hey bee ne günlerimiz geçti burada

sonuçta 5 gün rüzgar gibi geçti, eser miktarda enerji depolayarak – ki onu da dün harcadım çatır çatır- günlük hayata geri dönüldü. Hemen takvimler açılıp önümüzdeki bayram tatilleri kontrol edildi. 29 ekimin pazara geldiği, yılbaşı ve kurbanın birleştiği görülünce okkalı bir küfür sallandı.

bir “to do list” yapıldı, ona da okkalı bir küfür sallandı.

kasım’da geliyor zaten. en sevmediğim aydır kasım, diğer 11 ayı hiç ayırt etmeden severim ama kasıma gıcığım.

neyse ki bugün cuma yoksa bünyem bu kadar olumsuzluğu kaldıramazdı nokta

18 Ekim, 2006

1 kelime 1 işlem

nobran: davranışı kaba, sert ve gönül kırıcı olan, nadan (TDK)

cümle içinde kullanalım: "ama bu aralar çok nobran oldun sen berkalp"

ilk sıkraabıl oyununda ne yapıp ne edip yazılacak bir kelimedir (bunun karşılığı gerekirse "taş" çalmaktır, ee ne de olsa ilk öğrendiğimiz oyun elin sıkrabılı değil taşlı okeydir). şimdiden anlamını yazayım da sonra sorun çıkmasın...

13 Ekim, 2006

1 kg pamuk 1 kg demirden ağırdır artık :)

o kadar sevindim ki pamuk'un nobel ödülü almasına...

tüm o politik yorumlar, fransa'nın ermeni soykırım yasasını kabul etmesi, orhan pamuk aleyhine açılmış davalar, hiçbirinin önemi yok bu noktada. bunların hepsi elenir gider zaman içinde ama 50 sene sonra da orhan pamuk, nobeli alan ilk türk olarak kalacak o listede - ki o listede steinbeck, hemingway, marquez, octovia paz, günter grass, hermann hesse, t.s. eliot, albert camus gibi isimler var...

kendi şehrimin sokaklarını anlatan, kara kitap'la hayatı algılayışımı değiştirmiş, sokakta yürürken rastlayıp, konuşabileceğim, anadilimde yazan bir romancı orhan pamuk ve nobeli aldı...

o kadar sevindim ki pamuk'un nobel ödülü almasına...

12 Ekim, 2006

vay

nazlı yarim haber salmış

Simiole ve HMF'in bloglarında gördüğüm "kendi kasetini kendin yap" temalı postları bana eski bir anımı hatırlattı, ben de hemen kolları sıvadım tabi.

bundan 5-6 sene önce manitayla bursa real'deyiz. JR promosyon kaset sepetlerini karıştırıyor her zamanki gibi. Baktım beni çağırıyor ama bi gariplik var, gülüyor ama morarmış bi halde, yanına koştum tabi hemen noluyo diye, işte o an, promosyon sepetinin başında kaset kapağını görür görmez beni bir gülme tuttu ama nasıl, marketi inlettik, sinirimiz bozuldu, herkes bize bakıyor, ben ayakta duramıyorumm falan filan...
neyse zar zor olay yerinden ayrıldık ama abartmıyorum en 3 gün boyunca güldük bu kasete, hala da lafı geçtiğinde kıkırdıyoruz.

buyrun işte Güneş Plak iftiharla sunar : Resul Balay


Papyonuna hastayım Resullll!!!

O kaseti niye almadık ki yaa??

11 Ekim, 2006

pel's bday!!!



iyi ki doğdun canım pel...

hadi üflesene :)

09 Ekim, 2006

.

hergün gazetelerde okuyup haberlerde izlediğimiz ve kendi başımıza gelmez sandığımız kap-kaç terörü, bizim de başımıza geldi.
iki şerefsiz güpe gündüz akan trafikte ablamın arabasının sağ camını patlatıp, çantasını alıp kaçtılar. arabayı servise götürdüğümüzde- ki saat henüz 13.00 idi - o servise gelen 7. kurban olduğumuzu söylediler bize. belli ki cumartesi günü yoğun bir çalışma içindeydi kapkaçcılar.
olay aşırı sinir bozucu ama daha da sinir bozucu olan polisin tavrıydı bence, yakalanamaz mı bu kapkaçcılar diye sorduğumda polis bana, "çantayı alıp hacı hüsreve kaçıyorlar, duymuşsunuzdur oraya giren geri çıkmaz, bizi de evde çocuğumuz bekliyor, napalım yani??" dedi.
napalımm!!!
hiç.